Hz. Yusuf zindandayken, dönemin firavunu bir rüya görür. Firavun rüyasında; yedi semiz ineği, yedi zayıf ineğin yediğini ve yedi yeşil başak ile yedi kuru başak görmüştür. Hz. Yusuf bu rüyayı şöyle tabir eder:
Yedi yıl bolluk ardından yedi yıl kıtlık gelecek, yedi yıl ekin ekip yediklerinizin fazlasını depolayın, kuraklık döneminde ise ektiklerinizden tohumlukları ayırdıktan sonra kalanı yiyin, gereken kısmı önceden depoladıklarınızdan kullanarak bu süreci böyle atlatın. Kurak senelerin ardından ise bir yıl gelecek ki onda insanlar bol yağmura kavuşacak, meyve ve hayvanlardan bolca istifade edecekler.
Rüyaların kaynağı: Geçmiş mi gelecek mi?
Rüyaların kaynakları geçmiş yıllardaki yaşanmışlıklar, arzular vs. tarafından olabileceği gibi geleceğe de yönelebilirler. Ancak rüyalar, sadece geçmişle sınırlı kalmaz; geleceğe yönelik işaretler de sunabilir. Bu anlamda rüyalar; kişinin hedeflerinden etkilenebileceği gibi bilinçli olarak farkında olmadığı olay-durum vs. tarafından etkilenerek, geleceğe yönelik izlenimler de oluşturabilir.
Rüyalar, bilinçdışının mesajlarını sembolize edebilir
Örneğin bedenimizde oluşan küçük değişikleri bilinçdışı olarak hissedip, rüya olarak görebiliriz. Bu, uyurken uyanık olduğumuzdan daha iyi bir algılama gücüne sahip olduğumuz tezi ile uyuşur. Günlük yaşamımızda sağlıklı olduğumuzu düşünürüz, ancak rüyamızda nefes alamadığımız bir sahne yaşarız ve uyanınca doktora gittiğimizde ciğerlerimiz ile ilgili bir problem olduğu ortaya çıkar. Benzer şekilde insan beyni-vücudu çevresel faktörleri bilinçdışı olarak algılar ve bozukluk-aksaklıkların farkına varır. Halbuki biz uyanıkken bu farklılıkları fark etmeyiz ya da iç güdüsel olarak algılar, anlamlandıramayız. Ancak bu hisler rüyalarımızda vücut bulur, sembollerle daha net bir şekilde açığa çıkar.
Bu noktada, Firavun’un rüyasına dönersek, Firavun, hüküm sürdüğü ülkedeki yaşantının, o dönemdeki iklim olaylarının, tabiatın günlük yaşamdaki döngülerinin daha da fazlasını içeren bilgiye içgüdüsel olarak hakimdi. Bu durumu algılarının kapalı olduğu uyanıklık durumunda tam olarak anlamlandıramadı ve bir gün rüyasında ülkesinin kötü durumu, yaşanacak kuraklık, bu içgüdüsel hislerinin teşvikiyle, semboller halinde rüyada görüldü. Yani bir nevi Firavun, rüyasında Matrix’deki gibi bir uyanış yaşadı ve gerçekleri gördü, tabi ki sembollerin arkasından. Nasıl ki Matrix’de de Neo’nun bir kedi ile dejavu yaşaması ajanlar tarafından o mekanda bir şeylerin değiştirilmesine karşılık geliyordu, aynı şekilde rüyalarda da bazı semboller gerçekte farklı şeyleri temsil eder: "Semiz bir ineğin, bolluk dolu bir yılı temsil etmesi" gibi...
Firavun’un rüyası psikolojik olmayan rüya türlerindendir. Bu rüyalarda daha sonra gerçekleşecek bir olayın önceden hissedilmesi ya da insandışı-ruhani güçler tarafından iletilmiş bir bilgilendirme mesajı söz konusudur.
Rüyalar zihni serbest bırakır
Burada Firavun’un rüyasının farklı bir noktasına değinmek istiyorum. Normalde rüyada zihin, imaj ve algılarla uyanık yaşamdakiyle aynı ilişkidedir. Yani taş rüyada da gerçekte de yukarıdan bırakılırsa düşer. Ama bazen bu ilişki rüyada bozulur ve zihin rüyada mantıksız şeyleri gerçek gibi kabul eder. Yani Firavun’un rüyasında yedi semiz ineğii yedi zayıf ineğin yemesi gibi. Bu tarz durumlarda rüyada nedensellik yasası geçersiz kılınır. Bu çerçevede de zihin bu algıları normal kabul eder. Kendine göre bir yasa çizer. Böylece rüyada uçmamız normal gibi algılanır. Aksi halde korkar, uyanık zihnin tepkisini vererek, uyanırdık.
Dolayısıyla rüyalarda bilincimizin sınırlayıcı gücünden kurtulur ve daha esnek, bağımsız, her şeyi mümkün kılan her şeyi mümkün gören bir zihin yapısına kavuşuruz, algılarımız açılır, bedenimizden ve çevremizden gelen günlük yaşamdaki sinyalleri rüyada anlamlandırabiliriz.